16 Mayıs 2010

Cumartesi

Eskiden Kurtuluş'ta otururken cumartesileri saat 00.00 da son seans hangi film varsa Taksim'de izlemeye giderdim her hafta görevmiş gibi yapardım. Kimselere söz vermezdim sırf bu olayı gerçekleştirmek için...
Cumartesi anlayışım buydu. Çıkışta ise herkes daha çakır keyif halindeyken ben filmi bitirmiş evin yolunu tutardım.

Artık angarya gibi geliyor evden çıkacaksın o kadar yol gideceksin sonra kalkıp geri geleceksin ne için bir film izlemek için...

Cumartesi gecesi evde oturanlar kulübü kursam nasıl olur acaba? Bir mekan kiralayıp ev görüntüsünde dizayn edip; cumartesileri evde olanlar her ne ile uğraşıyorlarsa uğraştıklarını yanına alıp gelse :) orada devam etse... 30 yaş altı kulübe üye olmaz. 18 yaşından küçükler zaten giremez yanlış örneklerle karşılaşırlar bunalıma girebilirler böyle olacaksak neden yaşıyoruz gibi düşünebilirler. Zaten kimselerde gelmez gelecek olsalar evde oturmazlar. Kulüp'te batar bende hayal ettiğimle kalırım.

15 Mayıs 2010

İran I



Saat 12.00 Van Havaalanı bizi Burhan bey karşıladı hemen gitmek istesekte yemek yemeden gidemezsiniz dedi. Aslında bir saat önce gelmiş olsaydınız kahvaltımıza yetişirdiniz dedi ama dönüşte artık...
-Hanedan Restaurant...
-Ne yersiniz?
-Bilmem ki aslında pek aç sayılmayız
-O zaman bana bırakın.
-Ama lütfen çok ağır olmasın.
-Herkese karışık tabak ortaya tas kebabı
...Ortaya tas kebabı mı kebap ortayaysa karışık tabağı düşünemiyorum
Yemek karın doyurmak değil kabus gibi herşey bir arada ayran yerine ayranın köpüğünü kaşıkla yiyorsunuz enteresan; çiğ köfte 2 çeşit salata fırından yeni cıkmış uzun pideler...
Karışık tabağı sayamıyorum çünkü sayılamıyor. Sanırım bu bir işaret orada aç kalacağım ben yine bu aklımda kalsın diye oluyor.

Saat 14.00 oldu bizim artık yollarda olmamız gerekiyor.
-Bu gece gitmeyin misafirimiz olun yarın sabah yola çıkarsınız.
-Yok o zaman da kahvaltı etmeden bırakmam filan dersiniz biz buradan geri döneriz...

Bizi yüksekova otobüsüne bindiriyor şöför ve yardımcısına da emanet ediyor .
-Yüksekovaya vardığınızda sınıra kadar size emanetler diye binbir tembih ediyor. otobüsün kalkmasını beklerken yardımcı yanımıza bir kişi ile gelip bu arkadaşta irana gidiyor size eşlik edecek diyor.

-Selam
-Mehdi.
-Nereden geliyorsunuz?
-İstanbul.
-Siz nereye gidiyorsunuz
-Tebriz
-Tebrizde mi yaşıyorsunuz?
-Hayır istanbulda kalıyorum yaklaşık 1.5 senedir. Gedikpaşa da ayakkabı işi yapıyorum.
-Höng!!!
-Pardon gedikpaşa mı dediniz?
-İstanbulda yakınmışız bende...
Aaaaa
Yani diyecek hiçbirşey yok sanırım bu saatten sonra Tebriz de evi var mehdinin eşi tebrizde kendisi İstanbulda yaşıyor ayda bir irana gidip geliyor iş ve eş arasında yaşıyor.

-Eşini neden İstanbul a götürmüyorsun?
-İstemiyor İstanbul da olmayı
-Daha önce hiç geldi mi.
-Zaten kendisi Türk ...

Vazgeçtim başka sormayacağım her sorumda daha da şaşırıyorum bu kadar da tesadüf pes diyorum.. dahası var bu konusmanın inanılır gibi değil tek bildiğim mehdinin artık arada sırada bize bir çok konuda yardımı dokunacak elbette bizimde ona... oda gülümsüyor ve şaşırmış durumda...

Yollardayız. Yüksekova adının hakkını veriyor uçsuz bucaksız binbir çeşit ve şekilden oluşan tepelerle dolu dağlara tırmanıyoruz kar artık buzullaşmış uzaklarda görünen dağlar gümüş rengi parlıyor yol boyunca kıvrılarak akan nehir var toprak her adımda renk değiştiriyor bu arada aklımdan geçen neden fotografçı değilim ki...

Uykum var ama otobüste iken uyumam mümkün değil sanki otobüsü ben kullanıyormuşum gibi hissediyorum. Başkale buradan geçerken ne kadar şanslı bu insanlar tertemiz bir dünyada yaşıyorlar diyorum çünkü oksijenden başı dönüyor insanın; ama sanırım onlara sorsam ben ol da yaşa derler... Taş yerinde ağırdır insan bilmediği yerde içgüdüsel olarak tedirginlik yaşıyor ve burada yaşayanlar bunu hissediyor. yine beyin başladı herşeyi uç uca eklemeye.

Yüksekovadayız yollar kapalı gibi ana yoldan çıkıp çamurlu yollara daldık içerideki konuşmalar çarşı kapalı gidiş yok.

-Çarşı kapalı ne demek acaba?
Araç çıkış yolu arıyor, bir kız soruyor neredeyiz?
-Yenimahalle.
-Telefonla konusuyor bir yandan diyor ki cananların mahallesi açıkmış oradan gidebilirsiniz.
Bu konuşmalar sürerken insanların yaşadığı tek katlı evlerinin yanından dev bir otobüs geçiyor çocuklarla ve ev sahipleriyle göz göze geliyoruz el sallıyorlar dil çıkarıyorlar. Çocuklar karlı tepelerin tertemiz ve soğuk havasıyla kıpkırmızı olmuş yanakları oyun oynuyorlar bizi gördüklerinde durup bakıyor daha sonra tekrar başlıyorlar oyunlarına.
Artık daha ana ve geniş bir yola çıktık tepelerin arasından artık yaklaştık gibi konuşmalar dolaşıyor; aklıma BABİL filmi geliyor :)
Daha çok yol gittik bunu üzerine; birden kafayı dısarı çevirdiğimde herşey yine değişiyor heryerde yanyana büyük çiftlik evleri görmeye başladık hepsi birbiriyle yarışıyor.

İndiğimiz yerde taksiler var sınıra gitmek için bekliyorlar.

1 Mayıs 2010

30.04.2010

Kader ağlarını yavaş yavaş ve habersizce örmeye başlamıştı. Günlerden daha 29.04 iken katılınması gereken bir etkinlik bünyesinde gidip 2 adet etkinlik eseri yerine teslim edildi. Yaklaşık bir haftadan beri yankıları süren bu etkinlik eserleri özenle muhafazasına koyulduktan sonra Taksim'de bir sanat galerisine verildi; her şey ne olduysa bundan sonra oldu. Hiç bir şey yokmuş gibi eve gelindi, bütün gece uykusuzluk çekildi gözler kapanana kadar okundu ardından abuk abuk rüyalar; sabah içilen portakal suyu sanki beyne kan gitmesini sağlamış olmalı ki birden bir tanesinde yanlış yapıldığı düşünülmeye başlandı emin olmak için tekrar tekrar düşünüldü evet olanlar ortadaydı bir yanlışlık yapılmıştı evden hızla çıkıldı acele ile gidilen atölyede nedense bir tane fazladan ne olur ne olmaz diye yapılan etkinlik eseri duruyordu. Hiç akılda olmayan planlanmayan şey sanki arada kendi kendine oluvermişti. Her şey toparlandı. Tekrar formlar basıldı bu koşuşturmaca içinde gelen bir telefon 25 Mayıs'ta saat 10.00 Ankara olmam gerektiği söylendi bir süre anlamak için durup düşünüldü 1,5 yıl önce istenilen şey bugüne denk gelmişti. Olan bitenin hızına yetişilecek gibi değildi eser alındı diğer atölyeye geçilmek üzere yola çıkıldı yolda nasıl böyle bir hata yaptım düşüncesiyle boğuşurken hızlı ve seri adımlarla birbirine çok yakın olan diğer atölyeye gelindi... D.Ş, uzun zamandır ortalarda yoktu hasta olmuştu kucaklandı öpüldü. Ardından Ö.Z.K ve G.Ö geldi bir anda kalabalıklaşmaya başlandı ben yaptığım yanlışlığı düzeltebilmekten başka bir şey düşünemezken meğerse başka türlü planlar yapılmış uygulamaya geçilmek için sen bir yüzünü yıka olayın etkisinden kurtul gibi türlü bahanelerle o ortamdan uzaklaştırılmıştım hala aklım başka yerde olduğu için neden, nasıllar yoktu... Ama tüm bunlardan önce ben atölyeden içeri girer girmez başıma gelenleri yaptığım garip hataları iştahla anlatıp benim oraya gidip değiştirme yapmam gerektiği anlatıldı durdu. Hiçbir şey anlayacak durumda değildim. Gidip orada burada sağda solda oyalandıktan sonra baktım atölyenin ışıkları yanmıyor jaluziler sımsıkı kapatılmış bir şeyler olduğu o vakit anlaşıldı. Tam da bu gün; onlar benim yaptığım yanlıştan habersiz, onların bana yaptığı sürprizden ben habersiz olaylar üst üste gerçekleşiyordu. İçeri girdiğimde mutlu yıllar sana eşliğinde D.Ş tarafından bin bir emek harcanarak yapılmış ( ki hasta hasta tüm enerjisini toplayıp uğraşmış her şeyiyle) ve taa oralara kadar taşınmış pasta ve kısır vardı. M.A.D bir yandan kahve yapmakla uğraşıyor. Bizde onun gelmesini bekliyorduk. Onlar D.Ş, Ö.Z.K, G.Ö, M.A.D bir insanın başına gelebilecek en güzel şeyler... Şeyler diyorum onlara isim takmak onları kalıba koyup sınırlamak olur ancak. Oysa hiç birinin sınırı yok benim gözümde... Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de düşünülerek alınmış çok değerli eşyalar... Teşekkür ediyorum size önce böyle bir güne bunu nasıl denk getirebildiniz diye sonra hayatımda unutulmayacak bir ana sebep oldunuz diye... Yenilip içilip defalarca mum üfletildikten sonra gülüşmeler ve hoş sohbetler eşliğinde zaman geçirildi. Şimdi ise gidip yapılan yanlışlığın düzeltilmesi gerekiyordu. Ama bundan önce M.A.D 'ın girdiği sınav sonucu bugün açıklanıyor bir yandan da onun sonucuna bakılması gerektiği akıllara geldi. Bakılıp görüldü ki sonuç olumluydu bir üst sınava girmeye hak kazanmıştı. Akşamüstü girmesi gereken ders kırılarak Taksim yoları tutuldu. 1 Mayıs nedeniyle Taksim yoları da girişlerde kapatılmıştı deneyimli Taksi şoförü arkadaş ne yapıp ne edip bizi The Marmara'nın önüne çıkarmayı becermişti. İlk hedefimiz yapılan hatayı düzeltmek oldu ki o da hiç bir sorun yaşamadan itina ile halledildi. Şimdi düşünürsek yaşananlar çok güzel ve çok keyifli devam etti. Taksim'e gelinirde İstiklal'e gidilmeden geri dönülür müydü? Ö.... 'te kahve keyfi yapılmak istendi üç filtre kahve bir çay ve peynirli kanepeler ısmarlandı bu esnada kahveler geldi D.Ş ama ben filtre kahve yani makinede yapılan kahve var diye kahve istedim oysaki siz French Press getirdiniz kahveyi böyle getireceğinizi bilseydim istemezdim ben bundan hoşlanmıyorum demesiyle servis edilen kahvelerden birisi garsonun hatasıyla masadan yere düşüp yok oldu garip bir şekilde kahveden kurtulmuş oldu. Dile bugün ne dilersen her şey anında gerçekleşsin durumu yaşanıyordu. O zaman ben bir çay alayım şekline dönüştü... Ö.Z.K'in ayakkabısı da kahvenin tadına bakmış oldu. Bugün sanki hiç bitmeyecek gibi, oradan kalkılıp acaba Leman hala yerinde duruyor mudur sözleri dolaşıyordu gelmişken bakalım a dönüştü. Aynen yerinde duruyordu, iki bira iki bitki çayı ve çerez alındı. Arada geçen ayrıntıları yazmaya kalksam ne bu yazı biter nede bu kapasite yeter, oradan da kalkılıp evlerin yolu tutuldu herkes yapmak istedikleri doğrultusunda yollara ayrıldı vedalaşıldı, M.A.D ve ben Finikülerin yolunu tuttu bu arada bu kadar çok tüketilen sıvı sayesinde en yakın wc aramaları başladı ama yoktu Kabataş'a varılmayı beklemek gerekiyordu. İskele de ihtiyaç giderilecek yere doğru hızla gidildi kapı açıldı arkasında bir bayan duruyormuş ki kapıyı açmamla sanki ona çarptığımı hissettim lütfen kusura bakmayın umarım bir şey yoktur dediğim de hiçte beklemediğim bir cevapla karşılaştım ya ne kadar ........ gibi övgü dolu sözler işitmeye başlayınca bu ortamda geçen diyalog bu akşamın garipleri arasında yerini aldı çıkışta da aynı şekilde sanki saraydan uğurlanma yaşıyor edasıyla yolcu edildim şaş geldi. Kabataş iskelesinde denize karşı seyirden ve keyiften sonra herkes dağılmış oldu...

Dostlar...
Bugün benimle olduğunuz için ben kendimi şanslı sayıyorum umarım hayatınızdaki birinci derecede yakınlarınız da sizin her daim kıymetinizi bilir.
Bilmedikleri her an kayıptalar demektir...